Yazdır

 

kardelen w
Baharın gelmesiyle okullarda her yıl öğretilen bahar çiçekleri hakkında kaynak araştırırken aşağıdaki yazıya rasladım.

''Vay bizim kardelenlerin haline'' demekten kendimi alamadım. Buyrun okuyunuz.

 

İbrahim Palaz'ın gönlünde kardelenlerin ayrı bir yeri var. Onlarla birlikte büyümüş, onlarla dost olmuştur çünkü. Onların nerelerde yetiştiklerini, bembeyaz karlar ve sarp kayalıklar arasında, ak benekler halinde nazlı nazlı salınışlarını ta uzaklardan seçebilmesini çocuk denecek yaşlarda öğrenmiş. Onunla kardelenler arasındaki bu uzun süreli dostluğun tatlı anıları yanında acıları, onu ölümle burun buruna getirmiş olanları da var.

İbrahim'in bıyıklarının yeni terlemeye başladığı yıllardır. Her yıl olduğu gibi, o yılın mayıs ayında da kardelen çiçeklerinin görkemli görünüşleri kaybolmaya ve yaprakları solmaya başlamıştır. Kazmasını koltuğunun altına alan İbrahim, her gün soğan peşine düşer. Onları Toroslar'ın hangi gölgeli yamaçlarında bulacağını daha o zamanlardan bilmekte ve her seferinde biraz daha yükseklere tırmanmaktadır. Ancak bir gün ayağı kayar ve kendini bir kayanın kovuğunda bulur. "Gün boyunca çığlık çığlığa imdat istedim" diyor İbrahim. "Sonunda, sesimi kimsenin duyamayacağına inandım...‘'

Neyse ki kayalıklarda yankılanan çığlıklar, öteki soğan toplayıcılarına ulaşır ve ip atılarak zorla kurtarılır İbrahim. Şimdi kırk yedi yaşındaki İbrahim'in, Gevne Çayı Vadisi'nin yamaçları üzerindeki Dumlugöze köyünde beş yüz aile yaşıyor. Bu dağ köyü, Akdeniz Bölgesi'ndeki turistik beldelere havadan otuz beş kilometre uzaklıkta. Ancak karadan ulaşım, kayalardan oyulmuş çakıl döşeli yolları, dar geçitleri, tehlikeli dönemeçleri ve yokuşları nedeniyle çok zor. Yolun durumu köyün içinde de değişmiyor: Toprak ve çinko damlı evlerin, caminin, dükkan ve kahvelerin önlerinden döne döne geçiyor. Köy yollarında, yol kenarlarında oturan yaşlıları, bez parçalarından yaptıkları toplarıyla oynayan erkek çocuklarını, zıplayarak kaçışan keçileri ve yakacak odunla yüklü eşeklerin ağır ağır evlerine dönüşlerini izliyorsunuz. Köyün geçim kaynakları büyük ölçüde doğaya bağımlı: Keçi besiciliği, orman işçiliği, avcılık ve tarım. Bir de çiçek soğanı ticareti. Çünkü bu bölge Toros kardeleninin (Galanthus elwesii) yurdu.

İbrahim kardelen soğanı toplamıyor artık. Fakat pek çok köy çocuğu ve gençleri yaşamlarını tehlikeye atarak bu işi yapmaya devam ediyorlar. Ve de günler, haftalar süren emeklerine karşılık yalnızca birkaç okul malzemesi, yeni bir çift ayakkabı ya da başka bir ihtiyacı karşılayabilmek umuduyla. Bölgenin, başka geçim kaynaklarından yoksun olması ve ulaşım zorluğu bu dağ köylülerini kuşaklar boyunca salt kardeleni değil, kar çiçeği, yoğurtçuk ve siklamen gibi diğer doğal çiçek soğanlarını da toplayıp satmaya itmiş. İbrahim'in babası ve dedesinin gençlik yıllarında yaygın olarak topladıkları kardelenler, özellikle 1960'lı yıllardan sonra yılda kırk milyona yakın soğanın yurtdışına satılması sonucu, bugün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Türkiye'de doğa koruma örgütleri ve bilim adamlarının yıllar süren çabaları sonucu, doksanlı yılların başlarından itibaren uygulanmaya başlanan "Soğanlı Bitkiler Yönetmeliği" ve Türkiye'nin 1996 yılında taraf olduğu uluslararası CITES Sözleşmesiyle önemli yasal önlemler alınmış. Buna göre, her yıl doğadan toplanacak çiçek soğanlarının sayısı uzmanlarca önceden kararlaştırılıyor ve artık çiçek soğanlarının üretimine daha çok önem veriliyor. Örneğin bu yıl için Türkiye genelinde doğadan toplanacak kardelen soğanlarının sayısının 5.5 milyonu aşmaması öngörülmüş. Ancak kuralların varlığı yetmiyor her konuda olduğu gibi....Bu kuralların uygulanmasının önemini belirten İstanbul Üniversitesi Botanik Profesörü Tuna Ekim, ''Bunun salt Türkiye'de değil, diğer ülkelerde de gerekli olduğunu'' belirtiyor. Örnek olarak da Kafkas ülkesi Gürcistan'ı gösteriyor ve "yılda on sekiz milyon soğanın Hollanda'ya gönderildiğini'' söylüyor. Ekim ayrıca "Kardelen ve diğer çiçek soğanları için alınan önlemlerin, benzer biçimde doğal tıbbi ve aromatik bitkiler için de alınmasının önemini'' vurguluyor.

Dünya çiçek soğanı ticaretinin kalbi Hollanda'dır. Başta Türkiye olmak üzere, pek çok ülkeden ithal edilen çiçek soğanları, TIR'larla Hollanda'ya taşınır. Hollanda'lı şirketler, onları küçük fileler içinde yeniden paketler ve türlü kurnazlıklarla Avrupa ve Amerika pazarlarına sürerler. Bu konuda, Almanya'da çevre korumadan sorumlu bir hükümet görevlisi Tjards Wendebourg şunları söylüyor: "Soğanların geldikleri ülkeleri belirtmekten kaçınıyor ya da yanlış etiketler kullanıyorlar. Örneğin bahçeme Galanthus nivalis türü olarak satın aldığım kardelenin aslında Toros kardeleni (Galanthus elwesi) olduğunu gördüm''. Bilinçli bir bahçe sever olan Wendebourg, "Satıcıların doğal kardelen türlerini, kültür bahçe bitkileri olarak piyasaya sürdüklerini ve amaçlarının ucuz fiyatlarla müşteri çekmek‘' olduğunu belirtip, ekliyor: ‘'Alıcılar, yirmiye yakın doğal kardelen türü olduğunu bilmezler ve birini diğerinden ayırdedemezler.'' Wendebourg'un amatör bahçe severlere öğüdü ise şöyle: ‘'Paketinde Galanthus nivalis yazıyor olsa da, eğer satın aldığınız kardelen soğanları üç yıl sonra artık baharı müjdelemek üzere çiçek açmıyorlarsa, Toros kardelenleridir (Galanthus elwesi). Çünkü bu kardelenler doğal ortamlarından başka yerlerde uzun yıllar yaşayamıyorlar.''

Wendebourg'un saptamalarını değerlendiren Sema Atay da "Tüm kardelen türlerinin tescil ettirilmeleri'' gerektiğine inanıyor. Dumlugöze köyünde görüştüğümüz Doğal Hayatı Koruma Derneği uzmanı Atay, ‘'Flora & Fauna International'' adlı İngiliz çevre örgütünce yıllar önce hazırlanmış rehberleri (Good Bulb Guide) gösteriyor ve "benzer çalışmaların her ülkede yapılması gerektiğini'' belirtiyor. Zamanının büyük bölümünü Türkiye'nin doğal bitki örtüsünün korunmasına adayan Atay, Türkiye'nin nesli tehlike altındaki çiçek soğanları ve Toros Dağları'nın kardelenlerini koruma çalışmalarına on dört yıl önce başlamış deneyimli bir uzman. Pilot Bölge olarak seçilen Dumlugöze ve çevresindeki iki köyde devam eden "Kardelen Üretim Projesi''nde köylülerle birlikte çalışarak, yüzden fazla ailenin projeye katılımını sağlamış.

Onlardan biri ve ilki, İbrahim Palaz. Eskinin kardelen soğanı toplayıcısı İbrahim, günümüzün kardelen üreticisi. Düzenli olarak 1700 metredeki kardelen tarlalarına tırmanan İbrahim, bitkilerin gelişmeleri ve sağlıklı kalmaları için çaba gösteriyor. Kiraz ağaçlarının altında beyaz çiçekleri ve bükük boyunlarıyla yüzlerce kardelen yetişiyor. Toros kardeleni diğer kardelen türlerinden daha iri çiçekli ve boylu (20 cm) oluyor. İbrahim kardelenlerine çok iyi bakıyor: yabancı otlardan temizliyor ve sık sık kontrol ediyor. Çünkü o, hastalık ve zararlılara karşı kardelenlerin çok hassas olduklarını biliyor. Toros kardeleni (Galanthus elwesii) Avrupalı kızkardeşi Galanthus nivalis gibi hızlı çoğalmıyor. Ancak aradığı sıcaklık, hava ve toprak koşullarını bulabilirse gelişiyor. Bunun nedenleri ise henüz bilim adamları tarafından bilinmiyor.

"Kardelen Üretim Projesi'', İngiltere Cornwall'da bulunan ‘'Eden Projesi'' tarafından destekleniyor. Köyde beyaz kardelen çiçeklerinin deniz gibi dalgalanmalarının dinmesinden sonra soğanlar toplanıp, Eden Projesi tesislerine gönderiliyor. Projeye katılan köylülerin ürettikleri soğanların her kilosu için bu yıl 8 YTL ödenmiş. Yerli tüccarın doğadan toplanan kardelen soğanları için verdiği fiyat ise yalnızca 1,5 YTL.

Sema Atay, çalışmalardan memnun ve gelecekten umutlu görünüyor. "Şimdilik bir hayal gibi görünse de, ileriki yıllarda yurt dışına ihraç edilecek çiçek soğanlarının yalnızca köylüler tarafından üretilenlerle karşılanabileceğine"' inanıyor. Bunun için de "doğadan kardelen toplanmasının tamamen yasaklanması gerektiğini" düşünüyor. "Böylece ihracatçı firmaların, kardelen üreticisi köylülere daha fazla katkıda bulunacaklarını" söylüyor.

Gür ve uzun bıyıklarıyla oynarken gülümsüyor ve başını sallıyor İbrahim. Ta İstanbul'dan kalkıp gelmiş, doğa aşığı bu cesaretli kadının radikal isteklerinin onun da hoşuna gittiği belli. Kararlı fakat aynı zamanda da nazik öneriler. İbrahim'in kardelenleri gibi..

Andre Hörsch.
Greenpeace Magazin Temmuz-Ağustos 2006 sayısı, Almanya

Çeviri: Zeynel Kara

Fotoğraf: Irfan Akinci